En son konular | » 21 ONLİNE FİLM İZLECuma Tem. 02, 2010 12:53 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» AŞK DERSİ ONLİNE FİLM İZLE Salı Haz. 29, 2010 1:51 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» KASABANIN YENİSİ ONLİNE FİLM İZLESalı Haz. 29, 2010 1:44 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» DOĞMAMIŞ ONLİNE FİLM İZLE Salı Haz. 29, 2010 1:41 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» KÖR NOKTA ONLİNE FİLM İZLESalı Haz. 29, 2010 1:39 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» GERİLİM HATTI ONLİNE FİLM İZLESalı Haz. 29, 2010 1:34 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» SİZİ SEVİYORUM ONLİNE FİLM İZLESalı Haz. 29, 2010 1:31 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» KIZLAR BİRLİĞİ ONLİNE FİLM İZLE Salı Haz. 29, 2010 1:28 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» ROMANTİK KOMEDİ ONLİNE FİLM İZLESalı Haz. 29, 2010 1:24 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» KAMPÜSTE ÇIPLAK AYAKLAR ONLİNE FİLM İZLESalı Haz. 29, 2010 12:55 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL» METRODAN KAÇIŞ ONLİNE FİLM İZLESalı Haz. 29, 2010 12:48 pm tarafından ExTRa_CaRaMeL |
|
| Tarihte Önemli Kongreler !! | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
`KaЧıp GüL Admin
| Konu: Tarihte Önemli Kongreler !! Paz Mayıs 23, 2010 9:16 pm | |
| AZINLIKLAR VE AZINLIK DERNEKLERİ(*) <BLOCKQUOTE> Azınlıkların, özellikle Rumların İstanbul'a İtilaf kuvvetlerinin gelişinden sonra taşkın davranışlarından söz etmiştik. Osmanlı İmparatorluğu çöktüğüne göre "Büyük Yunanistan"ı gerçekleştirmek olanağı doğmuştu. 1814 yılında kurulmuş bulunan "Etniki Eterya" Derneği "Megalo İdea" için çalışmış ve 1829'da Yunanistan, İngiltere, Fransa ve Rusya sayesinde bağımsızlığını kazanmış ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde her fırsattan yararlanarak topraklarını genişletmişti. Girit başta olmak üzere Ege Adaları'nı Batı Anadolu Adaları'nı ve Balkan Savaşı'nda da Selanik dahil Makedonya'nın büyük bir kısmını ele geçirmişti. Girit Adası'nı Yunanistan'a kazandıran Yunan Başbakanı Venizelos Paris Barış Konferansı'nda İzmir başta olmak üzere bütün Batı Anadolu'yu Yunanistan'a katmak için uğraşırken, Trakya ve "Bizans'ın eski başkenti İstanbul" üzerindeki emellerini de saklamıyordu. İstanbul Rumların taşkınlıklarının yanı sıra, gizli Rum dernekleri kurularak "Büyük İdeal" için çalışmaya başladılar. Bunların en önemlisi "Mavri Mira" (Kara Gün) idi.Doğrudan Yunan Hükümeti'nin maddi ve manevi desteği ile bu dernek Fener Patrikhanesi aracılığı ile büyük destek bulmuştu. Rum okullarının izci örgütlerini de emrine alan dernek, Rumları silahlandırıp tedhiş hareketleri yapıyordu. Yunan Kızıl Haç'ı ve Göçmenler Komisyonu da bu dernekle çalışmakta idiler. İstanbul ve Trakya'da birçok cinayet ve ırza geçme olayları yaparak tedhiş yaratan dernek, Ege ve özellikle Anadolu'da Pontusçuluğu destekliyordu. Patrikhane de İstanbul'un Yunanistan'a verilmesi veya uluslararası bir yönetime konmasını Lloyd George'dan istemişlerdi.
</BLOCKQUOTE> <BLOCKQUOTE> Bu derneğin yanı sıra, onun desteğini gören diğer bir dernek "Pontus Derneği" idi. Rize'den İstanbul'a kadar uzanan kıyı şeridinde (özellikle merkez Samsun-Trabzon) olan yörede bir Pontus Devleti kurmak istiyordu. Samsun yöresindeki Rumların bir bölümü daha I.Dünya Savaşı içinde askere gitmeyip silahlanarak eşkıyalığa başlamışlardı. Ateşkes'ten sonra ise örgüt daha da güçlendi. Rusya'dan getirilen göçmenlerle de sayıları arttı. İtilaf Devletleri de bunları koruduğu için olaylar büyüdü.(İleride bu konudan iç ayaklanmalar bölümünde ayrıca söz edilecektir).
</BLOCKQUOTE> <BLOCKQUOTE> Azınlıkların yıkıcı çalışmaları içinde önemli bir yeri de Ermeniler alıyordu. Mondros Ateşkesi'nin "Altı Ermeni Vilayeti" sözü, Ermenistan kurulması için önemli bir adımdı. Birinci Dünya Savaşı içindeki "Tehcir" olayı yüzünden İtilaf Devletleri'nin ilgisini ve şimdi de koruyuculuğunu kazandılar. Rumlarla da işbirliği yaparak güçlenmeye çalıştılar. Yalnız Ermeniler de Trabzon üzerinde hak iddia ediyorlardı. Padişah'ın Ermenilerin haksızlığa uğramış oldukları biçimindeki beyanatı da, onlara güç verdi. Mavri Mira ile sıkı ilişki kurdular. Tehcir suçlusu ilan edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'in İstanbul Sıkı Yönetim Mahkemesi'nce mahkum edilip, 10 Nisan 1919'da idam edilmesi Ermeni'lere umut verdi. Haklarını ileri sürerek,30 Kasım 1918'de İtilaf Devletleri'ne başvurarak tam bağımsız bir Ermenistan kurulmasını ve İtilaf Devletleri ve Cemiyet-i Akvam'ın himayesini istediler. Patrik Zaven Efendi de Paris ve Londra'ya giderek Ermeni sorununu görüştü. 26 Şubat 1919'da da "Onlar Konseyi"nde Ermeni isteklerini savunarak Maraş, Kilikya, İskenderun ve "Altı Ermeni Vilayeti" ile Trabzon ilinin bir kısmını da içine alan büyük Ermenistan isteklerini ileri sürdüler. İtilaf Devletleri silahlı kuvvetleri aracılığı ile de tehcir edildikleri topraklara dönmek istediler. Hiçbiri bu kuvveti vermeye yanaşmadı. Suriye'den Doğu Anadolu'ya böyle bir yolculuğun sıkıntılarını ve Türk Ulusu'nun direnmesini göze almak gerekiyordu. Fakat Başkan Wilson Ermenilerin savunucusu oldu. Fransız basını ise Kilikya, İskenderun ve Maraş yöresinin Suriye'ye ait olduğunu ileri sürdü. Fransız Hükümeti Kilikya ve İskenderun üzerindeki isteklerini kabul etmemekle beraber, Anadolu'da nüfus üstünlüğüne sahip olduklarını ileri sürerek Barış Konferansı'na asılsız nüfus listeleri verdiler. Oysa Amerikan İstihbarat Şubesi Başkan Wilson'a 21 Ocak 1919'da verdikleri raporda, Ermenilerin en çok bulundukları yerlerde bile ancak nüfusun % 30-35'ni oluşturduklarını bildirdi. En son ve en gerçek Amerikan araştırması General Harbord tarafından 1919 yılı sonunda hazırlanmıştı. Hemen tüm Doğu Anadolu'yu inceleyen Harbord, Ermenilerin hiç bir zaman çoğunluk olmadığını bildirdi. İngiltere Başbakanı Lloyd George bile Ermeni isteklerini aşırı buluyordu. Buna rağmen 14 Mayıs'ta Dörtler Konseyi'nin toplantısında A.B.D.,İngiltere, Fransa ve İtalya arasında kararlaştırılacak sınırlar içinde ve manda idaresi altında, Ermenilerin azınlıkta olduklarını bildiği Akdeniz'den Karadeniz'e uzanan ve Ermeni isteklerini kapsayan topraklar üzerinde Ermenistan kurulmasını önerdi. Ermenilerin isteklerinin bu derece ileri gitmesinde İstanbul Hükümeti'nin sorumsuz ve aciz politikasının da etkisi vardı. İstanbul Hükümeti Şubat 1919'da Osmanlı Devleti sınırları içinde Ermenilere özerklik, hatta bazı yerlerde nüfus mübadelesi yapmayı önermişti. Fakat Ermeniler bağımsızlık istedikleri için bunu kabul etmemişlerdi. Çünkü Osmanlı Devleti'nin çaresizliğini görüyor ve isteklerini büyük devletlere kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Azınlıklar içinde Yahudiler de yüzyıllar önce İspanya'dan katliamdan kaçıp, kendilerine kapılarını açan Türklere karşı Rumlarla işbirliğine girdiler. Bütün Yahudiler olmamakla birlikte Hahamhane, Patrikhane ile birlikte çalışıyordu. "Alyans İsrailit" adlı İstanbullu Yahudilere ait gençlik örgütü faaliyette idi.
</BLOCKQUOTE> | |
| | | `KaЧıp GüL Admin
| Konu: Geri: Tarihte Önemli Kongreler !! Paz Mayıs 23, 2010 9:18 pm | |
| MÜDAFAA-İ HUKUK DERNEKLERİ(*) <BLOCKQUOTE> Türkiye'nin parçalanmak istendiği, Batı Anadolu'nun İtalya ve Yunanistan'a özellikle "Güzel İzmir"in Yunanistan'a verileceği, Doğu Anadolu'da Ermenistan Devleti kurulmak istendiği, Mondros Ateşkesi'nden sonra sezilmeye başlamıştı. Paris Barış Konferansı'nın sürdüğü sıralarda bu gibi haberlerin Avrupa gazetelerinde yer alması ile bunların gerçekleşmek üzere olduğu anlaşıldı. Bu gelişmeler karşısında Padişah ve Osmanlı Hükümeti, acizlik içinde, sadece nasihat heyetleri göndererek halkı işgaller karşısında sükunete ve işgallere direnmemeye çağırıyorlardı. Türk Ulusu tarihinde ilk kez bu kadar perişan, çaresiz umutsuz bir durumdaydı. Tüm dünya, Türklerin bu durumundan memnundu. Avrupa'dan çıkarılıp atılan Türklerin Asya içlerine sürülmesini bekliyorlardı. Yüz elli yıllık bir kin ve yağma hırsı içinde bulunan "Uygar Dünya"nın politikacısı, düşünürleri, ilim adamları, şairleri ve sanatkarlarının amaçları, en büyük arzuları gerçekleşiyordu. "Yer yüzünde her ulusun hakları, hakikatleri, yurdu ve tanrısı vardır. Yalnız Türk Ulusu haksız, hakikatsiz, yurtsuz ve Tanrısızdı. Tıpkı, büyük Perseküsyon devirlerindeki Beni-İsrail gibiydik. Gökten inecek mesihi bekliyorduk ve iki asır hasreti ile yandığımız ulusal kahraman, hala bir türlü görünmüyordu." diye yazan Yakup Kadri Karaosmanoğlu bu çaresizliği dile getiriyordu. Çanakkale'de dünyanın en güçlü donanmasını ve ordularını dize getirmiş olan, yüzyıllardır efendi yaşamış Türk Ulusu özgürlüğünden vazgeçip, boynuna vurulmak istenen kölelik zincirini kabul edecek miydi?</BLOCKQUOTE> <BLOCKQUOTE> Yunanistan'a ve Ermenistan'a Türk topraklarının verileceği haberi Türk Ulusu'nun aydınlarını harekete geçirdi. Öncelikle Yunanistan ve Ermenistan'a verilecek toprakların savunmasını sağlamak için yurdun çeşitli yerlerinde Müdafaa-i Hukuk Dernekleri kuruldu. "Müdafaa-i Hukuk" dar anlamında kurulan yerel dernekleri tanımlar. Geniş anlamda ise M. Kemal'in önderliğini yaptığı hareketin tümüdür. Bu anlamıyla "Müdafaa-i Hukuk", Osmanlı Devleti'nin asırlık hatalarından sorumlu tutulan, Mondros Ateşkesi'nin haksız uygulanmasıyla zulüm ve adaletsizlik baskısı altında ezilmek, sömürge halinde yaşatılmak suretiyle cezalandırılmak istenen Türklerin; ulus olarak ve bu topluluğun siyasi ifadesi olan ulusal bağımsız bir devlet kurarak yaşamak hakkını, Osmanlı Hükümeti'ne, İmparatorluğun diğer unsurlarına ve bu hakkı tanımayan Birinci Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı fiili bir mücadele sonunda elde etmesidir. Fakat bu duruma gelinmesi için M. Kemal Paşa'nın Anadolu'ya geçmesi gerekecektir.Başlangıçta kurulan Müdafaa-i Hukuk Dernekleri, tarih, nüfus üstünlüğü haklarına dayanarak, propaganda yöntemiyle bölgelerinin kurtarılmasını amaçlıyorlardı. Bütün bir yurdu, bağımsız bir devlet ve ulus olarak kurtarmayı ve bunun silahlı bir savaşla gerçekleştirilebileceğine hemen hiç kimse inanmıyordu. 1. Dünya Savaşı'nda müttefiklerimizle birlikte yenemediğimiz İtilaf Devletleri'ni şimdi tek başımıza yenmemiz olanaksız görülüyordu. Boş yere hayale kapılmadan İngiltere'nin himayesinin sağlanması İstanbul Hükümeti'nin ve basınının genel görüşü idi. Tek kişi, düşman donanmasını gördüğü gün "Geldikleri gibi giderler." diyen M. Kemal (******) bağımsız bir Türk Devleti'nin, ancak topyekün ulusal bir savaşla gerçekleşeceğine ve emperyalistlerin yenileceğine inanıyordu.Sivil dernekler Anadolu ve Trakya topraklarının kurtuluşu için dağınık ve merkezi otoriteden yoksun olarak, yalnızca kendi bölgelerinin kurtuluşunu sağlamak için örgütlenmeye başladılar. Derneklerin kurulmasındaki temel duygu Türklük duygusuydu. Temsil ettikleri bölgelerin tarih, coğrafya ve nüfusça Türklere ait olduğunu ispat etmek ve ve böylece Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılmamayı sağlamak amacıyla kurulmuş olan dernekler, programlarında silahlı mücadeleyi benimsememişlerdi. Bilimsel araştırma, istatistik bilgi ile büyük devletlere haklı olduklarını kabul ettirmek için propaganda yolunu yeterli görüyorlardı. Programları vatanın bütünlüğü ve Türk Ulusu'nun bütünü düşünülerek hazırlanmamıştı. Taşıdıkları adlar da bunu açıkça göstermektedir. Müdafaa-i Hukuk Dernekleri'nin hemen hepsinin merkezi İstanbul idi. Dernekler bölge esaslarına göre kurulduklarını ve siyasetle ilgili olmadıklarını ilan ettikleri için siyasal görünümleri yoktu. Dernekler İ.T veya Hürriyet ve İtilaf Partileri'ne resmen bağlantıları bulunmadıklarını da belirttiler. Yalnızca kurtuluş amacıyla kurulmuş olan bu dernekler, siyasi partiler mücadelesine karışmak istemiyorlardı. Fakat şurası da bir gerçekti ki, hemen bütün Müdafaa-i Hukuk Dernekleri'nin tabanını eski İttihat Terakki mensupları oluşturuyordu. Birinci Dünya Savaşı süresince milliyetçilik temelleri atılmıştı. Enver Paşa'nın "Turan" hülyaları sona erdiğine göre, milliyetçilik akımının yeni bir temele oturtulması gerekiyordu. Bunu da M. Kemal Paşa başaracaktır. Bu dernekler içinde bazıları İ.T.'yi yeniden yaşatmak ve Enver Paşa'yı yeniden başa geçirmek isteyeceklerdir. Müdafaa-i Hukuk Dernekleri'nin kurulmasının yakın sebebi, Trakya'nın Batı Anadolu'nun Yunanistan'a, Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verileceği ve Kilikya'nın Osmanlı Devleti'nden alınacağı, Karadeniz kıyılarında Samsun-Trabzon yöresinde Pontus Rum Devleti kurulacağı endişeleri oldu. Bu sebeple bu derneklerin önemlilerini şöyle sayabiliriz:1-Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Heyeti Osmaniyesi 2-İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Derneği Hareket-i Milliye Reddi İlhak İlhak-ı Red Heyeti Milliyesi 3-Kilikyalılar Derneği 4-Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Derneği 5-Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Derneği1. Trakya Paşaeli Müdafaa-i Heyet-i Osmaniyesi 2 Aralık 1918 tarihinde merkezi Edirne'de kurulan bu dernek, Mondros Ateşkesi'nin azınlıklara tanıdığı taşkınlık ve haksızlıklar karşısında Trakya'da yaşayan Türklerin direnişini sağlamak, gerekirse silahla karşı koymak amacıyla çalışmıştır. Venizelos tarafından önerilen, Yunan idaresinde Trakya muhtariyeti önerisini red ederek, Sivas Kongresi kararıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği'ne ve sonra T.B.M.M. Hükümeti'ne bağlandı. Sivas Kongresi kararlarının 9. maddesine uyularak adı, "Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Derneği"ne çevrildi. Bu derneğin kurulması için ilk öneriler Sadrazam Talat Paşa tarafından yapılmıştı. Balkan Savaşı'nda Batı Trakya'nın nasıl elden gittiği henüz tüm canlılığı ile yaşanıyordu. Ateşkes döneminde ise Ahmet İzzet Paşa gibi devlet adamları, Trakya heyetine "Türkiye'de kalmayacağı anlaşılınca Trakya'nın bağımsızlığını ilan ediniz." öğüdünde bulunmuşlardı.Merkez Edirne olmak üzere, Kırklareli, Çatalca, Tekirdağ ve Gelibolu'da kuvvetli teşkilat kurmuş olan dernek daha ilk günden itibaren Avrupa merkezlerine Osmanlı Hükümeti'nden ayrı olarak heyetler göndererek notalar vermişlerdi. 31 Mart 1920'de Lüleburgaz ve 9-13 Mayıs 1920'de Edirne kongrelerini yaptı. Bu son kongrede, Trakya'nın silahlı savunmasını sağlamak için, derneğin, halktan asker toplamak yetkisi kabul edildi ve tamamen T.B.M.M.'ne bağlanıldı.Dernek, 1919 Meclis-i Mebusan seçimlerine ve onun kapatılmasından sonra da Heyet-i Temsiliye'nin ilanı üzerine T.B.M.M. seçimlerine katılarak , buralara mebus gönderdi. "Yeni Edirne", "Ahali" Gazeteleri derneğin yayın organı kabul edildi, fakat "Teminat" Gazetesi muhalif olarak kaldı.2. İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Derneği2 Aralık 1918 tarihinde, tüccar Moralızade Halit ve Nail Beyler tarafından kuruldu. Derneğin kuruluş girişimleri, Mondros Ateşkesi'nden bir hafta sonra başlamış, fakat Hürriyet ve İtilaf Partisi'nin, bu girişimleri İttihatçı ve Bolşevik çabalar olarak suçlaması yüzünden gecikmişti. İzmir'in Yunanlılara verilmesini engellemek için, İzmir'in Türklüğü hakkından dünya kamuoyunu propaganda yoluyla inandırmak, Paris Barış Konferansı'na başvurarak haklarını korumak istiyorlardı. 2-19 Mart 1919 tarihinde İzmir'de büyük bir "Müdafaa-i Hukuk Kongresi" toplamayı sağladı. İtilaf Devletleri'ne sunduğu bir bildiri ile İzmir üzerindeki muhtemel tehlikeleri ilan ve gerekirse silahlı direnmeyi kabul etti. Vali Nurettin Paşa zamanında, onun geniş desteğini gören dernek, Nurettin Paşa'nın alınıp, yerine İstanbul Hükümeti'nin sadık ajanı İzzet Bey'in atanmasından sonra çalışmaları baskı altında tutuldu. İzzet Bey'in de derneği İttihatçı ve Bolşevik olmakla suçlaması nedeniyle kuvvetli bir örgüt oluşturamadı.3. Müdafaa-i Vatan (İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi)Yine aynı tarihlerde İzmir Türk Ocağı'nda kurulan Müdafaa-i Vatan, İzmir'in işgalinden bir gün önce adını "Reddi-i İlhak" olarak değiştirdi. İzmir'deki diğer "Müdafaa-i Hukuk" kuruluşlarıyla ilişki kurdu ve İzmir'in işgaline karsı İzmir'in Türk halkını yayınladığı bildirilerle uyardı. İzmir'in işgalini bütün illere telgrafla duyurarak, Türk kamuoyunun galeyana gelmesini sağladı. Olağanüstü kongreler ve protesto mitingleri tertipleyerek işgal kuvvetleri üzerinde baskı yaptı. Çabaları sonucu, Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri'nin toplanmasının hazırlamış oldu. İzmir'in işgalinden bir gün önce bir beyanname yayınlayarak, eski "Maşatlık" denen bugünkü Bahri Baba Parkı'nda İzmir halkını İzmir'in savunması için toplantıya çağırdı Bu beyanname aynen şöyledir:"EY BEDBAHT TÜRK"Wilson prensipleri unvanı insaniyetkaranesi altında senin hakkın gasp ve namusun hetkediliyor (saldırılıyor).Buralarda Rum'un çok olduğu ve Türklerin Yunan halkını memnuniyetle kabul edeceği söylendi. Ve bunun neticesi olarak güzel memleketin Yunan'a verildi.ŞİMDİ SANA SORUYORUZ?.. RUM SENDEN DAHA MI ÇOKTUR?..YUNAN HAKİMİYETİNİ KABULE TARAFTAR MISIN?..Artık kendini göster... Tekmil kardeşlerin maşatlıktadır. Oraya yüz binlerle toplan. Ve kahir ekseriyetini orada bütün dünyaya göster. İlan et ve ispat et...Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma Hüsran ve nikbet faide vermez. Binlerle, yüz binlerle maşatlığa koş. Ve Heyet-i Milliye'nin emrine itaat et."İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi"Vali İzzet Bey'in düşmana teslimiyetçi ve işbirlikçi politikası yüzünden İzmir'in işgali kolayca sağlanınca derneğin çalışmaları etkili olamadı.4. Kilikyalılar Derneği21 aralık 1918'de İstanbul'da kuruldu. Mondros Ateşkesi sonrası, Yıldırım Orduları'nın dağıtılması üzerine, Ordu komutanlığında kalan Ali Fuat Paşa'nın girişimi ile Dernekler Kanunu'na uygun olarak kuruldu. Nizamnamesi'nin birinci maddesinde "Madde-l Kilikya namı kadimi altına bulunan Adana ve mülhakatı (bağlı yerler) ile İçel ve Maraş Sancakları'nda ve buralara komşu olan Ayıntap Sancağı ile Antakya, İskenderun, Beylan ve Reyhaniye kazalarında nüfusu umumiyenin yüzde doksanı aşan bir ekseriyet teşkil eden Türkleri temsil etmek ve bu mahallerin efkar ve amali ekseriyete uygun olarak kemekan Devleti Osmaniye'ye bağlılıklarını kuvvetlendirmek için iç ve dış lazım gelen teşebbüsat ve neşriyat ve mesaide bulunmak üzere Dersaadette (İstanbul) "Kilikyalılar Cemiyeti namıyla bir cemiyet teşkil edilmişti." şeklinde geniş bir amaç belirtmesine rağmen etkili olamadı.5- Vilayet-i Şarkiye (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk DerneğiDoğu Anadolu'da bir Ermenistan Devleti kurulmak istendiği Mondros Ateşkesi hükümlerinden ve özellikle Paris Barış Konferansı ile Batılı ülkelerin basınlarında yayınlanan haberlerinden anlaşılıyordu. Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın bu haberler karşısında teslimiyetçi bir politika izleyerek, Saltanat-Hilafet'in Mekke ve Medine'de manevi varlığını sürdürmesi pahasına, öz Türk olan Erzurum ve çevresini feda etmek politikasına karşı, illerinin bütün Müslüman halkının haklarını savunmak için, merkezi İstanbul'da kurulan bu derneğin başında Süleyman Nafiz Bey vardı. Savaşın sona ermesi üzerine terhis olan Cevat (Dursunoğlu) Bey, memleketi Erzurum'da öğretmenlik yapmak için Maarif Vekaleti'ne (Milli Eğitim Bakanlığı) başvurduğunda "Erzurum'un mukadderatı, yani hudutlarımızın içinde kalıp kalmayacağı henüz belli olmadığından, orada bir Dar'ül-muallimin açmaya lüzum kalmamıştır." yanıtını almıştı. Dernek merkezinden, Erzurum'da Şube açma yetkisi alan Cevat Bey Erzurum'a gelerek, bir şube açtı. 10 Mart 1919'da kurulan "Erzurum Müdafaa-i Hukuk Şubesi" hızla örgütlenmeye, çevre illerle özellikle Trabzon ile ilişki kurarak Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verilmesini engellemek için çalışmaya başladı. Bir süre sonra İstanbul merkezine bağlılıktan kurtulan Dernek, Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Rauf Bey gibi Ulusal Mücadele liderlerini de bünyesine almak ve Erzurum Kongresi'ni toplamakla en önemli dernek oldu. Ermenilere karşı mücadeleyi amaç edinen dernek, 1. Asla göç etmemek2. Derhal bilim, iktisat ve din alanında teşkilat yapmak3. Doğu_illerinin saldırıya uğrayacak herhangi bir bucağının savunmasında birleşmekkararlarını alarak uygulamaya koydu. Doğu illerinde Türklerin Ermenilere sayıca üstün olduğu kadar tarih, kültür ve uygarlık eserleriyle de üstün olduğunu göstermek için propagandaya girişti. "Albayrak" Gazetesi derneğin yayın organı haline geldi. Sivas Kongresi kararıyla da "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği" nin bir şubesi oldu.6. Trabzon Muhafaza-i Hukuk Milliye DerneğiTrabzon ve Samsun'u içine alan Karadeniz kıyılarında bir Rum Pontus Devleti kurmak için çalışan Rumların, çabalarının İtilaf Devletleri tarafından desteklenmesi ve yöredeki Amerikan Kolejleri'nin de bu çalışmalara araç haline gelmesi üzerine Trabzon ve çevresinin hukukunu korumak üzere 12 Şubat 1919 tarihinde kurulan dernek içinde çoğunluk ve etkinlik İttihat ve Terakki'nin eski üyelerinin elindeydi. Yerel bir amaçla kurulmasına rağmen, etkili oldu. Pontus çetelerinin çevrede silahlı saldırılarına karşı Türkler de silah kullanarak karşı koyunca olaylar genişledi. Dernek 22 Şubat ve 22 Mayıs 1919 tarihlerinde iki kongre topladı. İstanbul Hükümeti'ne bağlılığını bildiren dernek, 7 Haziran 1919'da Padişah'a çektiği telgrafla, Fatihlere ve Kanunilere yakışır hareket etmesini istedi. Örgütünü çevre kazalara da yaydı. Erzurum Kongresi'nin toplanmasında çok etkili rol oynamış olan dernek, daha sonra Kongre sırasında Ömer Fevzi isimli üyesinin, kongrenin Padişahın izni olmaksızın toplandığı yolundaki iddiaları ve Servet ve İzzet Beylerin zorluk çıkarması nedeniyle Mustafa Kemal Paşa'ya karşı sorun yarattı. Özellikle derneğe egemen olan eski İttihatçıların M. Kemal Paşa'nın yerine, Rusya'da bulunan Enver Paşa'yı getirmek için çalışmaları Sakarya Savaşı sonuna kadar endişe kaynağı oldu. Kayıkçılar kahyası Yahya tarafından Mustafa Suphi'nin öldürülüşü ayrı bir sorun oldu. Diğer yandan derneğin Trabzon Limanı'na giren ve çıkan mallardan kendi başına vergi alması ve bu paraların yolsuzluk konusu olduğu suçlamaları üzerine T.B.M.M. dernek hakkında soruşturma açtırdı. Soruşturma ile ilgili olaylar ve derneğin savunucusu Trabzon Mebusu olan Ali Şükrü Bey'in Topal Osman tarafından öldürülüşü ve Topal Osman'ın da Hükümet kuvvetlerince öldürülmesi olayların sürmesine sebep olduğu için Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti (Müdafaa-i Hukuk) nin sorunları Cumhuriyet'in İlanı'ndan sonra da bir süre daha devam etti.7. Milli KongreBu açıkladığımız cemiyetler yanında birçok dernek daha kurulmuş, fakat etkin olamamışlardır. Bunların içinde söz edilebilecek bir kuruluş da "Milli Kongre" dir. Birçok yüksek okul ve ulusal kuruluşun katıldığı "Milli Kongre" kuruluşunu yayınladığı bildiriyle şöyle açıkladı: "Devlet ve milletin geçirdiği bu en müşkül ve tarihi anlarda vatanın yüksek menfaatlerini ve hukukunu müdafaa etmek üzere faaliyete geçen Kuva-i Milliye'nin müşterek gayeye doğru sevk ve idaresini sağlamak için bütün müessese, cemiyet ve fırkaları bir araya getirmektir." Kuva-i Milliye deyimini kullanan ilk siyasi kuruluş olan "Milli Kongre" İstanbul'da toplantılar düzenledi ve üyelerinin büyük bir bölümü ileride Ulusal Mücadele'ye katıldılar. Yaklaşık 51 adet kuruluştan oluşan bir federasyon olan bu örgüt Ulusal Mücadele güçlenince kayboldu.8. Cenubi Garbi Kafkas Hükümet Muvakkat-ı MilliyesiElviye-i Selase (üç sancak) denilen Batum, Ardahan, Kars'ta nüfus sayımı yaptırılarak Hıristiyanların çok az olduğu anlaşılmıştı. 14 Temmuz 1918'de yapılan plebisitte 87.084 kişiden 84.124'ü Osmanlı Devleti lehine oy kullanmıştı. Bunun üzerine Vahdettin bir Hatt-ı Hümayun yayınlayarak, üç yüz yıl Osmanlı yönetiminde kaldıktan sonra "93 Harbi" sonunda kaybedilen bu yerlerin yeniden Osmanlı toprağı kabul olunduğunu bildirdi. Fakat Mondros Ateşkesi'ni izleyen günlerde 1914 sınırlarına çekilmek zorunda kalındı. Burada siyasi örgütler kuruldu. Milli Şura adını alan bu örgütlerin en önemlisi Kars İslam Şurası idi. 17 Ocak 1919'da Kars'ta toplanan bir kongre, bir Anayasa hazırlayarak, "Cenubi Garbî Kafkas Hükümeti Muvakkat-i Milliyesi" (Güneybatı Geçici Milli Kafkas Hükümeti) ni seçti. Kendisini savunmak için bir ordu da kuran, Kafkas Hükümeti, Osmanlı Hükümeti'ne başvurarak bu ordunun donanımı için 77 milyon lira borç ve malzeme doktor ve subay istedi. 13 Ocak 1919'da Kars'a giren İngilizler, bir süre sonra Ermeniler lehine bir politika izlemek amacıyla, Ermeni göçmenlerin geri dönmesini ve Garganof adındaki Ermeni'nin Kars Valiliği'ne getirilmesini istediler. Bu istekleri red edince, General Milne'nin emriyle, General Thomson, asayiş sağlanamadığı bahanesiyle 12 Nisan 1919'da Cihangiroğlu İbrahim Bey Hükümeti'ni dağıtıp, üyelerini Malta'ya sürdüler ve 30 Nisan 'da da Kars'ın yönetimini Ermenilere teslim ettiler. Ulusal Şuralar dağıtıldı.Ulusal Derneklerin ÖnemiBelirli bir merkezi otorite ve birlik bulunmamasına, her dernek kendi yöresinin kurtuluşu ile ilgili olmasına ve genel olarak silahlı bağımsızlık mücadelesi değil, propaganda ve yayın yoluyla haklarını dünya kamuoyuna anlatmak, Avrupa Devletleri'nin parlamento ve hükümetlerine haklı seslerini duyurmak yöntemini seçmiş olmalarına rağmen M. Kemal Paşa Anadolu'ya çıktığı zaman, ulusal bir amaçla oluşan dağınık bir taban buldu ve bu dağınık meşaleyi bir araya toplayıp büyük bir bağımsızlık ateşi haline getirdi. Bu derneklerin kuruluşunda egemen olan duygu Türklük duygusu idi. Birinci Dünya Savaşı içinde iyice güçlenen ulusalcılık duygusunu M. Kemal Paşa "ulusal sınırlar" içinde başaracaktır. Hemen tüm derneklerin kurucu ve üyeleri hatta Erzurum ve Sivas Kongresi'ne katılanların önemli kısmı, eski İttihat ve Terakki üyeleri idiler. Fakat M. Kemal Paşa'nın liderliğinde "İttihatçılıktan" ayrılarak "Müdafaa-i Hukuk"un ulusalcılık ideolojisi çevresinde bütünleştiler.Öyle ki İttihatçı ulusalcılığı olan "Turancılık" yerini, Müdafaa-i Hukuk'un "Misak-ı Milli" sınırları ile çizilen ve ileride açık bir şekilde oluşan "****** Ulusalcılığı"na bıraktı.* Ergün AYBARS,Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, Ege Ün. Basımevi, İzmir, 1986, ss. 125-133</BLOCKQUOTE> | |
| | | `KaЧıp GüL Admin
| Konu: Geri: Tarihte Önemli Kongreler !! Paz Mayıs 23, 2010 9:18 pm | |
| MUSTAFA KEMAL PAŞA'nın
ANADOLU'YA GÖNDERİLMESİ(*) <BLOCKQUOTE> M. Kemal Paşa İstanbul'a geldikten sonra, İzzet Paşa Kabinesi'nin düştüğünü görmüş ve İstanbul'da kalarak Kabine'de Harbiye Nazırı olmak, böylece ordunun terhisini, silah ve cephanenin İtilaf Devletleri'ne teslimini engelleyebilmek istemiş fakat başaramamıştır. İstanbul'da bulunduğu bu süreyi çok iyi değerlendirdi. İ.T. ileri gelenlerinin kaçmasıyla, şimdi İstanbul'da bulunanlar için de kişisel yetenekleriyle göze çarpan M. Kemal Paşa idi. M. Kemal Paşa İstanbul Hükümetleri'nin ve Padişahın İngilizlerin elinde kukla durumunda olduklarını da yakından gördüğü için, İstanbul'da kalmanın anlamı kalmadığını ve Anadolu'ya geçmenin gerektiğini görerek, Ali Fuat ve Kazım Karabekir Paşalar ve İsmet Bey ile bu konuları görüşüyorlardı. Bu arada İtilaf Devletleri'nin de durumu değişmişti. Anadolu'nun bazı noktalarında askerleri bulunmasına rağmen Anadolu gerçekte işgal edilememişti. Çünkü Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkan İtilaf Devletleri kamuoyları savaştan bıkkın ve yorgundular. Anadolu'nun işgali için kısmi bir seferberlik bile bir ülkenin kamuoyunda büyük tepki yaratabilirdi. Orta Doğu'da yeni bir savaş için İngiliz kamuoyunu razı etmek imkansızdır. Bu sebeple, ileride göreceğimiz gibi Sevr Anlaşması'nı Türklere zorla kabul ettirmek görevi Yunan ordularına verilecektir. Anadolu'da oluşmaya başlayan "Müdafaa-i Hukuk" kuruluşlarının da İtilaf Devletleri tarafından pek de ciddiye alındığı yoktu. Herkes bir otorite ve silahlı kuvvetleri olmayan bu örgütlenmenin önemli bir tehlike olmayacağı, genel de Türk halkının yaygın olarak kaderine razı bir görünümde olması sebebiyle İtilaf Devletleri'ni endişelendirmiyordu. İngiltere, Padişah-Halife elde oldukça, onun aracılığı ile tüm Türklerin de elde edileceğini düşünüyordu. Padişah ve Osmanlı Hükümeti Anadolu'yu unutmuşlar, kendi çıkarları için İngiliz politikasının esiri olmuşlardı.</BLOCKQUOTE> <BLOCKQUOTE> Fakat bu sırada Samsun, Vezirköprü, Merzifon dolaylarında Pontus Rum çetelerinin saldırıları ve Türklerin kendilerini savunmaları dolayısıyla çıkan çatışmalar sonucu asayiş bozulmuştu. İtilaf Devletleri olayın gerçek sorumlularını değil, Türkleri suçlu gösteriyor ve Türklerin Rumları katlettiklerini ileri sürüyorlardı. İngiltere, Osmanlı Hükümetine Karadeniz yöresinde asayiş ve sükun sağlanmadığı takdirde, Mondros Ateşkesi'nin 7. ve 24. maddelerine dayanarak buraları işgal edeceğini bildiren bir nota verdi. Damat Ferit Paşa İngiliz Siyasi Temsilcisi ve sonra da Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Mehmet Ali Bey'le durumu görüşerek soruna çözüm aramaya başladı. Mehmet Ali Bey, Ali Fuat Paşa aracılığı ile tanımış olduğu M.Kemal Paşa'nın buraya gönderilmesini önerince tarihi bir fırsat, hem de M. Kemal Paşa'nın kendisinin bile hayal edemediği bir biçimde doğdu. Türklerin direnişini kırmak isteyen İngilizler, daha 9 Mart 1919'da Samsun'a 200 asker çıkarmışlardı. Fakat yeterince askerleri olmadığı için Osmanlı Hükümeti'nin asayişi sağlamasını istiyorlardı. Samsun'a mutlaka bir komutan gönderilecekti. Bu göreve M. Kemal Paşa'nın seçilmesi için sebep vardı. M. Kemal Paşa İ.T. ye karşıydı ve Enver Paşa'nın da, rakibiydi, ayrıca Almanlara ve Türk ordusunun Almanya'nın denetimine verilmesine karşı çıkmıştı. Birinci Dünya Savaşı'na girilmesini de istememişti. Bir ara Vahdettin ile Avrupa gezisinde birlikte bulunmuştu ve Padişah da O'nun görevlendirilmesini istiyordu. Hürriyet ve İtilaf Partisi, M. Kemal Paşa'nın bu durumunu bildikleri için kendi yanlarında görmek istiyorlardı. M. Kemal Paşa'yı kazanırlarsa, ordu içinde güçlü bir dayanak elde etmiş olacaklardı. İtilaf Devletleri temsilcileri de M. Kemal Paşa için soruşturma yapıp, İttihatçı olmadığını öğrenerek güvenlerini belirtmişlerdi. Anadolu'ya mutlaka bir komutan gönderileceğine göre, ordunun sevdiği ve saydığı, Çanakkale'nin büyük kahramanı M. Kemal Paşa'nın gönderilmesi uygun görüldü. Harbiye Nazırı, M. Kemal Paşa'ya ilgili dosyayı vererek incelemesini istedi. M. Kemal Paşa, görevi hiç tereddüt etmeksizin kabul etti. Bu görev O'na, düşündüğü "Ulusal Mücadele" için büyük bir fırsat veriyordu. 30 Nisan 1919'da Harbiye Nezareti, Sadarete "Mülga Yıldırım Ordular Grubu Kumandanı Mirliva Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği'ne tayin olunduğunu ve Padişah'a takdim edilmesini" istedi. Sadaret atama işlemlerini yürüterek aynı gün "İrade-i seniyye" çıkması sağlandı. Harbiye Nezareti'nin isteği üzerine M. Kemal Paşa 'nın Müfettişlik bölgesine giren il ve sancaklara, emirlerinin yerine getirilmesi için genelge gönderildi. 1 Mayıs'ta Sadrazam Damat Ferit Paşa kendisini kabul ederek, kendisinden çok şeyler beklediğini belirtti. Konu Kabine'de açıldığında, Şeyhülislam ve Adliye Nazırı karşı çıktılar, fakat Damat Ferit Paşa'nın, bunun bir Padişah emri olduğunu bildirmesi üzerine vazgeçtiler. 5 Mayıs'ta M. Kemal Paşa'ya tanınan yetkiler tartışılarak kabul olundu. Durum kendisine ve tüm Anadolu'ya duyuruldu.Ankara dahil bütün Orta ve Doğu Anadolu, çok büyük yetkilerle M. Kemal Paşa'nın emir ve komutasına verildi. M. Kemal Paşa'nın müfettişlik yetkileri şöyleydi:"Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği'ne ait vezaif (görevler), yalnız askeri olmayıp, müfettişliğin kapsadığı bölge için de aynı zamanda mülkidir.1. İşbu müşterek görevler şunlardır.a) Bölgede güvenliğin sağlanması, asayişin dengesi ve bu asayişsizliğin çıkış sebeplerinin saptanması.b) Bölgede ötede, beride dağınık bir halde var1ığından söz edilen silah ve cephanenin bir an önce toplattırılarak uygun depolara konması ve korunması.c) Çeşitli yerlerde bir takım şuralar (kurullar) olduğu ve bunların asker toplamakta bulunduğu ve gayri resmi bir yoldan ordunun bunları koruduğu ileri sürülüyor. Böyle kurullar var olup da asker topluyor, silah dağıtıyor ve ordu ile de ilişkide bulunuyorlarsa, kesin olarak yasaklanması ve bu gibi kurulların kaldırılması.2- Bunun için:a) İki tümenli Üçüncü ve dört tümenli Onbeşinci Kolordular Müfettişlik buyruğuna verilmiştir. İşbu Kolordular harekat ve güvenlik konularında doğrudan doğruya Müfettişlikle olan işlemler, yani özlük işleri, genel kuvvet vesaire gibi konularda önceki gibi Harbiye Nezareti'yle haberleşeceklerdir. Tümen veyahut Bölge Komutanlığı veya özel bir göreve atanacak subayların atanması veya değiştirilmesi Müfettişliğin uygun görmesi ve isteğiyle olacaktır. Öbür konular da lüzum ve yarar görerek Müfettişliğin verdiği yönergeyi Kolordu Komutanları aynen uygulayacaklardır. Özellikle sağlık işleri pek önemlidir. Bu konulardaki inceleme ve yapılan işlerin halka da yayılması gerekir.b) Müfettişlik bölgesi Trabzon, Erzurum, Sivas, Van illeriyle Erzincan ve Canik bağımsız livalarını (Sancak) içine aldığından Müfettişliğin yukarıda sayılan görevleri yürütmek için vereceği tüm yönergeleri işbu illerle mutasarrıflık (il ve ilçe arası idari dağılımlar) doğrudan doğruya yerine getirecektir.3- Müfettişlik sınırına yakın il ve bağımsız iller (Diyarbakır, Bitlis, Mamuretülaziz (Elazığ), Ankara, Kastamonu İlleri) ile Kolordu Komutanlıkları da Müfettişliğin yürüteceği görev sırasında kendi başına yapacağı başvuruları dikkate alacaklardır.4- Müfettişliğin askeri konulara ait makam Harbiye Nezareti olmakla beraber diğer konular için ilgili yüksek makamlarla haberleşecek ve işbu haberleşmelerden Harbiye Nezareti'ne de haber verilecektir."M. Kemal Paşa 'nın Anadolu'ya çok geniş yetkilerle gönderilmesini gerektiren Pontus olaylarının sınırlarının da ötesini kapsayan geniş bir yöreyi içine alan bu talimatnameye göre görevi, asayişin sağlanması,silah ve cephanenin toplanarak depolara konması ve korunması, çeşitli yerlerde asker toplayan kurullar olduğu iddialarının araştırılıp, doğruysa engellenmesi idi. Bu görevi başarabilmesi için emrine Üçüncü Kolordu verilmişti. Yetkileri, belirtilen tüm yöreler için yalnızca askeri olmayıp aynı zamanda mülki idi. Ayrıca bölgesi sınırlarına komşu il ve kazalara da bildirilerde bulunabilecekti. Olağanüstü geniş yetkilerle Anadolu'ya gönderilen M. Kemal Paşa'nın yanında geniş bir kurmay heyeti de görevlendirilmişti.Bu arada M. Kemal Paşa'nın, Vahdettin'in kızı Sabiha Sultan ile ve Saray'a damat olması yolunda bir öneri yapıldığı ve M. Kemal'in bunu kibarca red ettiği ve Anadolu'ya gönderilmesinin bir bakıma İstanbul'dan sürgün anlamına geldiği de ileri sürülmekteydi.M. Kemal Paşa. İstanbul'dan ayrılmadan önce Padişah'ı ziyaret etti. Vahdettinciler, Vahdettin'in M. Kemal Paşa'yı Ulusal Mücadele'yi yürütmesi için gizlice görevlendirdiğini ve kendisine bir "Hatt-ı Hümayun" ve büyük paralar verdiğini iddia etmektedirler. Böyle bir belge bulunmadığı gibi, M. Kemal Paşa'nın ne kadar çok para sıkıntısı çektiği bilinmektedir. Ayrıca Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasından sonra da Padişah'ın Ulusal Mücadele'nin amansız bir düşmanı kesildiği ve yalnızca tahtını düşündüğü olayların ilerleyişi içinde açık bir şekilde görülecektir.M. Kemal Paşa İstanbul'daki işlemlerini tamamladıktan sonra l6 Mayıs 1919 günü Şişli'deki evinden çıkıp Galata rıhtımına geldi. Rauf Bey, İngilizlerin kendisini engelliyeceğini bildirdi. M. Kemal, açıkta bekleyen Bandırma vapuruna binerek hemen yola çıkılmasını emretti. Kız Kulesi açıklarında işgal kuvvetler tarafından gemide silah ve cephane araması yapıldıktan sonra, yola devam edildi. Gemi önce Sinop'a uğradı.M.Kemal Paşa, İtilaf Devletleri gemilerince yoldan geri çevrilmek tehlikesine karşı, karadan Samsun'a gitmeyi düşündü, fakat yol olmadığı için vazgeçti. Gemi kıyıyı izleyerek 19 Mayıs 1919 günü, Türk'e köleliği kabul ettirmek isteyenlerin düşüncelerini yıkan, çağdaş Türkiye'nin kurulmasını hazırlayan bir olayı gerçekleştirerek Samsun'a vardı. M. Kemal Paşa'nın Samsun'a ayak basması ile başlayan, Amasya, Erzurum, Sivas, Ankara'ya ulaşan yolculuk, daha sonra 9 Eylül 1922'de Yunan ordusunun denize dökülüşü ile sonuçlanacaktır. Bu yolculuğun, ulusal bağımsızlık, ulusal egemenlik ve ulusal birlik bilinçlenmesi, ümmi bir topluluktan çağdaş, laik, ulusal bir toplum ve devlet yaratılması açısından Türkiye tarihinde büyük bir yeri vardır.* Ergün AYBARS,Türkiye Cumhuriyeti Tarihi 1, Ege Ün. Basımevi, İzmir, 1986, ss. 133-137</BLOCKQUOTE> | |
| | | `KaЧıp GüL Admin
| Konu: Geri: Tarihte Önemli Kongreler !! Paz Mayıs 23, 2010 9:19 pm | |
| MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN İSTANBUL'A GELMESİ(*) <BLOCKQUOTE> Tarihin ilginç bir rastlantısı olarak, M. Kemal Paşa 13. Kasım 1918 günü Haydarpaşa'da Adana treninden inip, vapurla İstanbul yakasına geçmek isterken, İtilaf Devletleri'nin 60 parçalık büyük filosu da, Çanakkale Savaşları'nda geçemedikleri Çanakkale Boğazı'nı geçmişler ve İstanbul'da demir atıyorlardı. Tüm halkın, Hükümetin ve Padişah'ın umutsuzluk içinde bulunduğu bu manzara karşısında M. Kemal Paşa hiç yılgınlık göstermeyerek "geldikleri gibi giderler" diyerek, daha o gün, kurtuluş inancını belirtmişti. Fakat İzzet Paşa birkaç gün önce Sadrazamlıktan istifa etmiş bulunuyordu. Oysa M. Kemal Paşa, İzzet Paşa kabinesinden çok şey umuyordu. Adana'dan çektiği telgrafta Harbiye Nazırlığı'nın kendisine verilmesini istemişti. Gerçekten de İzzet Paşa bu makama hiç kimseyi atamamıştı. Kuşkusuz Mondros Ateşkesi hükümlerinin uygulandığı bir dönemde M. Kemal Paşa gibi birisi Harbiye Nazırı olsa idi, orduların terhisi, silah ve cephanenin teslimi, stratejik noktaların denetiminin İtilaf askerlerine bırakılması gibi birçok şey yapılmaz ve daha başlangıçtan kurtuluş için büyük üstünlük sağlanabilirdi. M. Kemal Paşa İstanbul'a gelir gelmez İzzet Paşa ile görüşerek, istifanın yerinde olmadığını, kurulmak üzere olan Tevfik Paşa kabinesinin güven oyu almasını engelleyip, yeniden İzzet Paşa'nın Sadrazam olması görüşünde olduğunu belirtti. Bunu gerçekleştirmek isteyen M. Kemal Paşa, Meclis-i Mebusan'da, Tevfik Paşa'nın güvenoyu almaması için girişimlerde bulundu. Fakat sonuç alamadı. Bu girişimden umutsuz kalınca, Padişah Vahdettin ile birkaç kez görüşerek düşüncelerini anlamak ye yol göstermek istedi. Fakat Padişah ona bu fırsatı vermedi. Padişah'ın yalnız kendini, tahtını düşündüğünü, ülkenin içinde bulunduğu durumu görmekten, aciz davranışları ve sözleri karşısında, M. Kemal Paşa, Meclis'in dağıtılması sebebiyle meşru yollardan mücadele olanağı kalmadığını görünce bir ihtilal ile Padişah ve Hükümeti devirmek için arkadaşlarıyla görüşmelerde bulundu. Fakat bundan da bir sonuç çıkmayacağı görüşüne varılarak vazgeçildi. M. Kemal Paşa İstanbul'a geldikten sonra yerleştiği Perapalas'ta basın ve yabancılarla da görüşmelerde bulundu. 16 Kasım 1918 tarihinde, Vakit, Zaman ve Minber gazeteleri yazarlarıyla yaptığı konuşmada, kuvvetli olmayı "Manen, ilmen, fennen, ahlaken kuvvetli olmak demektir. Askeri kuvvet en son da gelir. Yukarıda sayılan meziyetler bir millette mevcud değilse, bu milletin fertlerinin en son silahlarla donatılmış olması hiç bir şey ifade etmez." biçiminde yorumlayarak, ileriki yılların Türkiye'si ve Türk Ulusu için görüşlerini de dile getirdi. M. Kemal Paşa ayrıca Minber Gazetesi'ne de ortak olarak görüşlerini açıklamaya çalışıyordu. Meclis ve Padişah'tan umudunu kesen, ihtilal girişiminin de işgal kuvvetleri dolayısıyla bir işe yaramayacağını gören M. Kemal Paşa, "Uygun bir zaman ve fırsatta İstanbul'dan kaybolmak, basit bir tertiple Anadolu içine girmek, bir süre isimsiz çalıştıktan sonra, bütün Türk Ulusu'na felaketi haber vermek" kararına vardı. Bu arada Şişli'de bir eve taşınan M. Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve İsmet Beyler ile sık sık görüşerek, ileride yapılacak Bağımsızlık Mücadelesi'nin esaslarını saptamaya çalıştılar. Bu sırada K. Karabekir Paşa da 15. Kolordu Komutanlığı'na atanmak üzereydi. Ali Fuat Paşa da izinli geldiği İstanbul'dan ayrılıp Ankara'ya Kolordusu'nun başına dönecekti. Bundan da yararlanarak şu esasları saptadılar. l-Terhis işlemi hemen durdurulacak 2-Cephane ve silahlar düşmana teslim edilmeyecek3-Genç ve enerjik komutanların iş başına getirilmesi sağlanacak4-Ulusal Direnişe taraftar yöneticilerin değiştirilmemesine çalışılacak 5-Particilik mücadelesine engel olunacak ve "Halkın morali" yükseltilecekti. Ali Fuat Paşa ile bu esasları saptayan M. Kemal Paşa'nın, Ali Fuat Paşa'ya da ayrıca "Kolorduna hakim ol etrafına güven ver hele halk ile yakından temas et."diye öneride bulunması, O'nun yapılacak mücadele için halka dayanmak istediğini açıkça göstermektedir. Ayrıca Kazım Karabekir Paşa ile yaptığı görüşmelerde Doğu Anadolu'da bazı vatanperver dernekler kurulduğuna değinerek bunlarla ilişki kurulması gereğinden söz edilmişti. Kazım Karabekir Paşa da kendisini ordunun başına geçmek üzere Anadolu'ya davet etmişti. Kulağından hasta olan M. Kemal Paşa, iyileşir iyileşmez kendisine katılacağını belirtmişti. Nitekim kısa bir süre sonra 1919 Nisan başında kulağından ameliyat oldu. İsmet Bey'i de bu toplantılara çağıran M. Kemal Paşa Anadolu'ya geçmek, milleti uyandırmak, kurtuluş çarelerini orada aramak amacında olduğunu açıkladıktan sonra, Anadolu'ya geçmek için en güvenilir yolun hangisi olduğunu göstermesini istedi. Görülüyor ki M. Kemal Anadolu'ya geçmek için Nisan 1919'da kararını vermiş ve bu girişimlerini gösteriyordu. Türk Ulusu'nun kadere boyun eğmeyeceğini görmüştü. Paris Barış Konferansı'nda Türkiye'nin paylaşılması, İzmir'in Yunanistan'a verileceği ve doğu da bir Ermenistan kurulmak istendiği anlaşılınca ülkenin vatanperverleri kendi yörelerinin kurtuluşu amacıyla "Müdafaa-i Hukuk" dernekleri kurarak çalışmaya başlamışlardı. Mustafa Kemal Paşa ulusun, bu teşkilatsız ve başsız olarak yaptığı çabaları görerek, ulusun başına geçerse neler yapabileceğini anlamıştı.</BLOCKQUOTE> | |
| | | `KaЧıp GüL Admin
| Konu: Geri: Tarihte Önemli Kongreler !! Paz Mayıs 23, 2010 9:20 pm | |
| PARİS BARIŞ KONFERANSI VE MANDA REJİMLERİ (*) <BLOCKQUOTE>Birinci Dünya Savaşı'nı sona erdiren Ateşkes Antlaşmalarından sonra asıl konu, barış anlaşmalarının hazırlanmasıydı. İngiltere, Fransa, İtalya, A.B.D. ve Japonya'nın yanı sıra bu konferansa katılan devlet sayısı 32 idi. 18 Ocak 1919'da Paris şehrinde ilk toplantısını yapan Barış Konferansı'nın dünyanın o tarihe kadar görmediği büyük sorunları ele alması gerekiyordu. Milyonlarca insanın ölümüne ve sefaletine yol açmış ve o tarihe kadar görülmemiş bir savaşın sonunda, galiplerin istekleri doğrultusunda dünyanın geleceği hakkında karar verilecekti. Konferansta asıl ağırlık İngiltere, Fransa ve A.B.D.'nin elinde idi. İtalya bile ikinci sıraya düştü. Birinci sorun Avrupa'nın durumu ve sınırların çizilmesi, ikincisi ise sömürgelerin özellikle Osmanlı Devleti'nin mirasının paylaşılması idi. Bu önemli konularda ise asıl karar yetkisi, ilk beş devletin ikişer temsilcisinden oluşan "Onlar Meclisi"ne aitti. Bir süre sonra İngiltere, Fransa, A.B.D. ve İtalya devlet başkanları veya başbakanları seviyesindeki "Dörtler Meclisi" tek söz sahibi durumuna geldi. Almanya'ya çok ağır savaş tazminatları ve yükümlülükler ile "Versay Barış Antlaşması" imza ettirildi. 28 Nisan 1919'da Avusturya İmparatorluğu parçalandı. Macaristan bağımsız devlet oldu. Bulgaristan ise en az zararla kurtuldu.
</BLOCKQUOTE>Osmanlı İmparatorluğu konusu Konferansın en önemli sorunları arasında idi. Birinci Dünya Savaşı'nın gizli anlaşmalarının yanı sıra, İmparatorluğun içinde fırsat kollayan Rum, Ermeni, Arap ve Kürtlerin istekleri de dikkate alınıyordu. Bunların içinde en ciddi konu Yunanistan'a verilecek olan topraklar sorunu oldu. Lloyd George, daha 1915'de Maliye Bakanı iken Con Stavridis aracılığı ile, İngiltere'nin büyük bir Yunanistan kurulmasından yana olduğunu ve Yunanistan'ın bu yolda çalışması gerektiğini bildirmişti. Yine o tarihte Dışişleri Bakanı olan Edward Grey de Atina'daki İngiliz Elçisini, Yunanistan'ın savaşa katılması durumunda Yunanistan'a Batı Anadolu'da çok önemli topraklar verileceğini bildirmekle görevlendirmişti. Yunan Kralı'nın tahttan indirilip 1917 yılında Venizelos'un Başbakanlığı'nı ve Yunanistan'ın savaşa girmesini sağlayan İngiltere ve Fransa, Yunanistan'a Batı Anadolu'yu özellikle İzmir'i vaad etmişlerdi. Şimdi ise Lloyd George İngiltere Başbakanı bulunuyordu ve Türk düşmanlığı yanı sıra Venizelos'u Pericles devrinden bu yana Yunanistan'ın yetiştirdiği en büyük devlet adamı olarak görüyor, kendisine çok güveniyordu. Venizelos bu fırsatlardan yararlanarak İzmir ve çevresi üzerinde tarih ve nüfuz çokluğu iddialarıyla hak ileri sürdü. Oysa aynı topraklar üzerinde İtalya da iddia sahibiydi ve St. Jean de Maurienne Anlaşması ile İngiltere ve Fransa'nın bunu kabul ettiklerini belirtiyordu. Fakat bu anlaşmanın Rusya tarafından da onaylanması gerektiğini hatırlatan İngiltere İtalyan isteklerini ciddiye almadı. İtalyan ve Yunan çıkarları İzmir'den başka Oniki Ada üzerinde de çatışıyordu. Yunanistan bu adaların da kendisine ait olduğunu ileri sürüyordu. İngiltere, Fransa ve A.B.D. de Yunanistan yanında yer aldılar. Çünkü Doğu Akdeniz ve Batı Anadolu'da İtalya'nın yerleşmesini, kendi çıkarları için tehlikeli buluyorlardı. Venizelos, daha Paris Barış Konferansı ilk toplantısını bile yapmadan, 30 Aralık 1918'de sunduğu bir nota ile Meis Adası-Marmara Denizi'nin batısı arasında çizilecek bir çizginin batısında kalan tüm Anadolu topraklarının Yunanistan'a bırakılmasını istemişti. 4 Şubat 1919'da "Onlar Konseyi"nde yaptığı açıklamada ise İstanbul dışında, Trakya, Bati Anadolu, Oniki Ada, Kıbrıs, Meis, Rodos, İmroz ve Bozcaada'yı istedi. İstanbul üzerindeki isteklerini İngiltere'yi kızdırmamak için açıklamamış idi. Nisan 1919 başında hala kesin bir karara varılamamıştı. 28 Mart 1919'da İtalya'nın Antalya'yı işgal etmesi İngiltere, Fransa A.B.D.'yi endişelendirmişti. Adriyatik'te Fiume konusunda A.B.D. Başkanı Wilson ile İtalya'nın arası iyice açıldı ve savaş sözleri kullanıldı. Bunun üzerine İtalyan delegesi Orlando 24 Nisan 1919'da İtalyan heyetiyle birlikte Konferanstan ayrıldı ve üç büyükleri protesto etmek için Paris'i terk etti. İtalya'nın davranışı üç büyükleri endişelendiriyordu. 2 Mayıs ta, iki İtalyan savaş gemisinin İzmir Limanı'na geldiği haberini aldılar. İtalyan'lar 4 Mayıs'ta da Kuşadası'nı, Marmaris, Bodrum ve Fethiye'yi de 2 Mayıs'ta işgal ettiler. Venizelos'un İzmir ve çevresinin Yunanistan'a verilmesini sağlamak için nüfus üstünlüğü ve tarihsel haklar konusunda ileri sürdüğü iddiaları İtalyan delegesi ile birlikte çürütmüş olan A.B.D. de şimdi endişeye düşerek, İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket etmeye başladı. İzmir'in Yunanlılara verilmesini kabul ettiler. A.B.D. uzmanlarının Başkan Wilson'a, Batı Anadolu'da Türklerin çoğunlukta olduğunu ve Yunanistan'a verilemeyeceğini bildirmelerine rağmen Wilson bu uyarıları dikkate almadı. İzmir ve yöresinin Yunanlılara bırakılacağı haberleri daha Şubat ayında duyulmuştu. 3 Şubat 1919'da General George Milne, War Office'e gönderdiği raporla, Yunanlılar'ın İzmir'i işgali karşısında Türklerin ayaklanacağını bildirerek uyarıda bulunmuştu. Fakat bütün bu uyarılar üç büyükleri etkilemedi. 13 Mayıs'tan sonra artık İzmir'in Yunanistan'a verilmesi kararlaştırılmıştı. 14 Mayıs'ta Paris Barış Konferansı'nda üç büyükler Anadolu'yu Manda ile yönetilmek üzere üçe ayırdılar. Batı Anadolu'da Yunanlılar,Güneyde İtalyanlar, Ermenistan'da da Amerikan mandası bulunacaktı. Lord Curzon İzmir'in Yunanistan'a verilmesine kesinlikle karşı idi. Yunanistan'da güvenliği ve huzuru sağlayamayan Yunanlılar'ın, İtilaf Devletleri adına İzmir'de huzur sağlayamayacaklarını söyledi. Savaş Bakanı Winston Churchill de kaygılarını belirtmişti. Osmanlı Devleti Konferansta temsil edilmediği için kararlar yalnızca galipler tarafından alınıyordu. Osmanlı yöneticileri Konferansa katılarak, İtilâf Devletleri'ni yumuşatabileceklerini, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesinin sorumluluğunun İ.T.'ye ait olduğunu hatırlatarak, cezadan kurtulacağını düşünerek boşuna hayale kapılıyorlardı. Bütün bunlara rağmen Lloyd George kararlıydı ve kurulacak büyük Yunanistan sayesinde Boğazların ve İngiliz sömürge yollarının, yani Doğu Akdeniz'in güvenliği sağlanacaktı. İtalya oldu bittilerle Batı Anadolu'da çeşitli yerleri işgal etmişti. İzmir'i de işgal ederse, onu oradan çıkartmak mümkün değildi. Bu sebeple acele edilmesi gerekiyordu. Venizelos'a acele etmesi bildirildi. İşgal hazırlıklarını tamamlamış bulunan bir Yunan ordusu, 15 Mayıs 1919'da, İngiliz, Fransız ve Amerikan savaş gemilerinin koruyuculuğu altında İzmir'e çıktı ve şehri işgale başladı. İtilaf donanmasının koruyuculuğu altında Yunan ordusunun İzmir'e çıkması ile "Türklerin için için yanmakta olan öfkesi artık söndürülmez bir alev halinde tutuştu. Yabancı ulusların yaşadığı uzak illerin elden çıkarılması sineye çekilebilirdi, hatta başkentin işgaline bile katlanılabilirdi, çünkü işgalciler nihayet yenilmez Batı'nın muzaffer büyük devletleriydi ve askerleri er veya geç geldikleri yerlere döneceklerdi. Fakat komşu ve eski uyruk bir ulusun Türk Anadolu'nun kalbine itilmesi katlanılmaz bir tehlike ve utanç idi." Paris Barış Konferansı'nda önemli konulardan birisinin de Osmanlı mirasının yani Orta Doğu'nun paylaşılması olduğunu söylemiştik. İtilaf Devletleri Birinci Dünya Savaşı içinde gizli anlaşmalarla Orta Doğu'yu paylaşmışlardı. Fakat 8 Ocak 1918 tarihinde Başkan Wilson'un yayınladığı 14 maddelik ilkeler bu antlaşmaların geçersiz olduğunu ve ulusların kendi kaderini tayin edeceğini ilan ediyordu. Konferansta Wilson'u karşılarına almak istemeyen İngiltere ve Fransa Orta Doğu'yu ve diğer sömürgeleri paylaşmak için "Manda" denen yeni bir sistem ortaya koydular. Kendisini idareden aciz bulunduğunu iddia ettikleri ülkelerin gelişmiş ülkelerce, yani kendilerince yönetilmesi gerektiğini ileri sürerek Orta Doğu'yu paylaştılar. 21 Mayıs 1919'da İngiltere Konferans'a bir bildiri sunarak, Mezopotamya, Suriye ve Filistin'in İngiltere ve Fransa Mandasına (güdümüne) verilmesini, A.B.D.'nin de Türkiye mandasına katılmasını önerdi. Gerçekten de bir süre sonra Suriye ve Lübnan, Fransa'nın, Irak ve Filistin'de İngiltere'nin mandası altına verildiler. Savaş sırasında, kendi petrol kaynaklarının tükenmekte olduğunu gören A.B.D. ülke dışı petrol kaynaklarına yöneldi. 31 Mayıs 1919'da tüm konsoloslarına, bulundukları ülkelerin petrol ve bu petrol üzerindeki denetim durumlarını, gelişme umutlarını ve A.B.D.'nin bu üretimlere karışabilme olanaklarını sordu. A.B.D. ile Fransa ve İngiltere arasında geçen yazışmalarla, petrol ve kapitülasyonlar konusunda, "Manda" altında bulunan ülkelerde A.B.D.'ye "açık kapı" bırakılması ve kapitülasyonların A.B.D.'nin izni olmadan kaldırılmaması esaslarında anlaştılar. A.B.D. bu tarihte henüz Orta Doğu'ya doğrudan karışabilecek durumda değildi. Çıkarlarını ancak Avrupa Devletleri üzerinde genel bir baskıyla sağlamaya çalışıyordu. Ayrıca Senato'nun Monroe Doktrini'ne uyarak Avrupa sorunlarından uzaklaşması, İngiltere ve Fransa'yı Orta Doğu'da İkinci Dünya Savaşı'na kadar rakipsiz bıraktı. Orta Doğu'yu istedikleri gibi paylaşabilirlerdi. Eğer Türkiye gerçeği olmasa idi. | |
| | | | Tarihte Önemli Kongreler !! | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |